23 Nisan 2007 Pazartesi

Tek Partili Hükümetin Doğuşu: 1923 - 1927

Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal Paşa, kendi politik pozisyonunu kurtuluş savaşından önce güçlendirmiş, Lozan antlaşmasıyla da bu sağlamlığı resmi olarak pekiştirmiştir. Barışın elde edilmesinden hemen sonra da, istiklal mahkemeleri ve Halk Partisi'nin kurulması gecikmemiştir.
Osmanlı İmparatorluğu' nun ortadan kalkmasından 1 yıl sonra, ülke artık başkan ve eşliğindeki vekillerden oluşan milli meclis tarafından yönetiliyordu. Ancak halife Abdülmecid ve meclis arasındaki kanuni belirsizlik devam ediyordu. 1922' de alınan karara göre halifelik "tamamıyla dini faktör" olmasına rağmen, dönemin şartlarında hala halk tarafından devletin başı olarak algılanması, hatta Türkiye sınırlarını da aşarak, müslüman dünyanın başı olarak düşünülmesi bu konuda bazı köklü değişiklikler doğurdu.

Eylül 1923' de Viennese Daily gazetesi ile yapmış olduğu bir ropörtajda Mustafa Kemal, bu karışıklığın çözülmesi için bir cumhuriyetin kurulacağı mesajlarını vermişti. Ekim ayında da var olan meclisteki değişiklik planlarını meclis başkanı Ali Fethi(Okyar) ' ye açmış, zor da olsa meclisi en gözde yandaşları ile yeniden yapılandırmış, cumhurbaşkanlığa kendinin, başbakanlığa İnönü' nün geçtiği bir Türkiye Cumhuriyeti' ni ilan etmiştir.

Tarihin 29 Ekim 1923' ü gösterdiği sıralarda Hüseyin Rauf, Ali Fuat, Adnan Adıvar, Refet Bele ve Kazım Karabekir gibi meclisten isimlerin Ankara' daki gelişmelerden haberdar olmaması, bu kişilere şok yaşattı. Kızgınlıklarını İstanbul basınına cumhuriyetin kurulmasının erken alınmış bir karar olması ve bu cumhuriyetin demokrasi değil diktatörlük içerdiğini anlatarak belirtmişlerdi.

Hükümetin yıllardır başkent olan İstanbul yerine Ankara' yı başkent ataması İstanbullular tarafından da hoş karşılanmamıştı. Zira başkentin değişmesi aynı zamanda çok sayıda kamu görevlisinin işsiz kalması anlamına geleceği için hükümet İstanbullular tarafından pek de popüler değildi.

Özellikle İstanbul' da, Osmanlı hanedanlığına düşkünlük ve halifeliğin geleceği konusundaki endişe kişileri anti cumhuriyetçi olmaya meyillendirmişti. İstanbul Barosu başkanı Lütfi Fikri, halifeliğin daha etkin bir pozisyona sahip olması konusunda basına açık mektup yazmış, bu hamlesi vatana ihanet etmek olarak sayılarak 5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

1 Mart 1924' de halifelik ortadan kaldırılmış, Osmanlı hanedanlığı yurtdışına sürülmüştür. 1876' da kurulup, 1909 ve 1921 yıllarında değişikliğe uğratılan anayasa Nisan 1924 tarihinde Cumhuriyet Anayasası olarak yürürlüğe girdi.

Milliyetçi Harekette Bölünmeler: Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası' nın Kurulması

Cumhuriyetin ilanının içerisinde Hüseyin Rauf' un da yer aldığı gruba duyrulmamış olmasından itibaren başlayan ayrılıklar, yaz sonu itibariyle karşı fikirde yeni bir parti oluşumuna yol açtı. O sıralarda alınan Türk - Yunan mübadele kararı ile ilgili konularda parlemento içerisindeki anlaşmazlıklar tırmandı.

İnönü' nün meclis içerisinde yapmış olduğu güven oylaması sonucunda İnönü çoğunluğu elde etse de Hüseyin Rauf etrafına 32 vekili toplayabilmişti. Farklı düşünen bu grup 17 kasımda ayrılarak Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası' nı kurunca, Mustafa Kemal ve yandaşlarının partisi olan Halkın Partisi de başına "Cumhuriyet" ekini getirerek Cumhuriyetçi Halk Partisi unvanını aldı.

Kurulan yeni parti de laik ve milliyetçi temellere dayanmaktaydı ancak ilkinden farkı radikal, merkeziyetçi ve otoriter eğilimlere karşı durmasıydı. Aynı zamanda liberal ekonomiye sıcak bakan ve yabancı sermayeyi destekleyen bir yapıya sahip bir oluşum olan ayrılıkçı parti, özellikle tutucu doğu kesim, İstanbul ve yerleşim problemlerinin yaşandığı bölgelerden (İzmir ve çevresi) desteklenmeye başladı. Bu hızlı büyüme CHP' nin sıkı tedbirler almasına ve içlerindeki ayrılıkçılıkları tamamiyle ortadan kaldırmasına yol açtı.

Şeyh Sait Ayaklanması ve Kürt Milliyetçiliği

Kürt milliyetçiliğinin bu bölgede sonradan ortaya çıkan bir ideoloji olmasının sebebi kendi içlerinde aşiretlere bölünmüş olmasıdır. II. Mahmut' un Kürt emirliklerini bastırmasından sonraki dönemlerde Abdülhamit' in öncülüğünde oluşturulmuş Hamidiye(kürtlerden oluşan) alayları daha sonradan Genç Türkler yasaklanmıştır. Ancak, kanun ve düzen problemlerinin devam etmesiyle bu milisler birleşerek Balkan ve 1. Dünya savaşında çarpışmalarda yer almışlardır.

1908 anayasal düzenlemesinden sonra Sait Nursi' nin dini lideri ve kurucusu olduğu Kürt Teavun ve Terrakki Cemiyeti kurulmuş, ancak politik amaçlar yerine sosyal amaçlar içerdiği için ve de doğudaki Kürt nüfusundan uzak kaldığı için etkin olamamıştır. 1912 yılında İstanbul'daki bir grup Kürt öğrenci tarafından kurulan Hevi (Umut) grubu çok daha milliyetçi bir eğilime sahipti.

Savaş boyunca doğudaki ermenilerin topraklarından tehciri ve Rusya' nın kendi içindeki karışıklıklara yönelmesi ile Türkler ve Kürtlerin ortak düşmanları ortadan kalkmış, iki ırk bir anda karşı karşıya gelmiştir. 1918' de İstanbul' da kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti kendi içinde kormancice konuşanlar, zazaca konuşanlar, şiiler ve sunniler olarak branşlaşmaya da gitmiştir.

Kurtuluş savaşı sırasında o zamanki ismi Dersim olan Tunceli' de Kürt aşiretler tarafından büyük bir ayaklanma çıkmış, ancak kolayca bastırılmıştır. Sevr Antlaşması ile İngiltere tarafından verilen özerklik vaadlerine rağmen, Kürtler direniş göstermeye devam ettiler. Lozan antlaşmasında bahsi geçmeyen Türkiye' nin %20 sini oluşturan Kürtlerin özerkliği, kendilerine içlerinde Mustafa Kemal' in de bulunduğu çeşitli liderler tarafından kurtuluş savaşı boyunca verilen sözlerin unutulmuş olduğunu gösterdi. Bu, Kürtler için çok büyük bir hayal kırıklığıydı.

Önemli bir dini lider olan Şeyh Sait, Kadiriyya ve Nakşibendi adında iki etkili derviş düzeninden Nakşibendi organizasyonuna bağlıydı. Aşiretler arası anlaşmazlıkların çözümünde etkili kişiler olan bu organizasyonların liderleri prestij, güç ve varlık sahibiydiler.

1924 yılında halifeliğin de ortadan da kalkmasıyla, iki ırkı bir arada tutan etkin bir sembol de yok olmuş ve artık Kürtleri Türklere bağlayan herhangi bir bağ kalmamıştı. Bu esnada, Türkiye cumhuriyeti tarafından Kürtçenin kullanımı ve öğretilmesi yasaklanmış, Kürt aşiret liderleri ve toprakağaları batıanadoluya sürülmüştür. Bu politikaya ilk tepkiler Beytüşşebap' da Ağustos 24 'de kendini göstermiştir.

Mayıs 1925' de yapılması planlanan Şeyh Sait ayaklanması da 8 Şubat'ta bir jandarmanın Piran adlı köyde öldürme olayına karışmasıyla patlak vermiştir. Neredeyse tüm zaza ve kormanci aşiretlerinin yer aldığı isyanda Kürtler arasındaki alevi - sunni ayrılıkları da kendini göstermiştir.

Ankara yeterli önlemleri alarak isyanı bastırmış, 25 şubatta doğu anadoluda 1 aylığına uygulanması üzere savaş hukukunu ilan etmiştir. Bu kanuna göre dini politik araç olarak kullananlar vatan haini olarak ilan edilecek ve ona göre yargılanacaktı.

Bu sırada Fethi Okyar'dan sonra tekrar başbakanlığa getirilen İnönü Takrir-i Sukun Kanunu' nu hayata geçirdi. Bu kanuna göre dirlik ve düzene zarar verecek her türlü organizasyon yasaklanacak, bu konuda doğu anadolu için ve geri kalan bölgeler için olmak üzere iki ayrı mhkeme tahsis edilecektir. Bu karar, Kürtlerin dağlara sığınmasına sebep oldu. 27 Nisan' da Şeyh Sait yakalanıp ve isyan büyük bir oranda bastırılmış olsa da gerilla savaşları yaz boyunca devam etti. İsyan tam anlamıyla bittiğinde de, bağımsızlık mahkemelerinde yargılanan liderler infaz edildi, 20000' in üzerinde Kürt Batı Anadolu' ya yerleştirildi. Bu noktadan sonra, Kürt kimliği resmi olarak inkar edildi.

Takrir-i Sukun Kanunu sadece Kürtleri bastırmak için kullanılmadı, devlete ait Hakimiyet-i Milliye ve Cumhuriyet gazeteleri dışındaki muhafazakar, liberal, marksist görüşlere sahip 8 gazete kapatıldı. Gazeteciler bağımsızlık mahkemelerinde yargılandılar. Tutuklanmasalar da çalışmalarını devam ettirmeleri yasaklandı. 3 Haziran' da da Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası dini, politik amaçlara alet etme niyetiyle isyanlara yardımcı oldukları gerekçesiyle kapatıldı.

Reformlar ve İnfazlar

Baskın politik anlayışı ile birlikte Mustafa Kemal, bir dizi reform yapmaktan da geri kalmadı. Anayasal değişikliklerin de yer aldığı bu programlar laik ve modern bir yapı içeriyordu.Bu yeni oluşum



TURKEY: A MODERN HISTORY, Chp.10








Hiç yorum yok: